Türk demokrasisi, geçmişte 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleriyle ağır yaralar aldı. Ancak 19 Mart’ta yaşanan olay, askeri değil, sivil bir darbe olarak hafızalara kazındı. Halkın sandıkta verdiği iradenin hiçe sayılması, seçimle gelenlerin seçimle gitmesi ilkesine büyük bir darbe vurdu. Bugün, toplumun geniş kesimleri 19 Mart’ın bir sivil hükümet darbesi olduğu konusunda hemfikir.
Seçmen iradesine yapılan bu müdahale sadece yerel yönetimlerle sınırlı değil. 19 Mart’taki gelişmeler, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik stratejik bir hamle olarak görülüyor. Muhalefetin sindirilmesi, muhtemel rakiplerin devre dışı bırakılması ve halkın iradesine ipotek konulması, demokrasiye büyük bir darbe anlamına geliyor.
19 Mart müdahalesine giden yolda ilk adım, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın 20 Ocak’ta tutuklanmasıyla atıldı. Hakkındaki iddiaların asılsız olmasına rağmen aylarca iddianamesiz bir şekilde hapsedilen Özdağ, siyasi bir rakip olarak hedef alındı. Ancak iktidarın bu girişimi sonuç vermedi. Zafer Partisi, bu hukuksuzluğa karşı kararlı bir şekilde direnmeye devam ediyor.
İktidar, sadece Özdağ’ı değil, tüm muhalefeti hedef alıyor. Seçimlere dönük mühendislik çabaları, rakiplerini sindirme politikasıyla şekillenirken, halkın demokrasiye olan inancını zayıflatmayı amaçlıyor. Ancak Zafer Partisi olarak uyarıyoruz: Bu kumpaslar sonuçsuz kalacak.
19 Mart sivil darbesinin en ağır faturalarından biri de ekonomiye kesildi. İlk beş gün içinde döviz kurları fırladı, borsa büyük kayıplar yaşadı. Dolar/TL kuru 42’ye yükselirken, Merkez Bankası’nın müdahalesiyle hafta 38 TL seviyesinde kapandı. Ancak bu sürecin maliyeti ağır oldu; Merkez Bankası’nın rezervleri 25 milyar dolar eridi.
Borsa İstanbul’da bankacılık endeksi yüzde 26 değer kaybederken, toplamda 2 trilyon Türk Lirası piyasadan silindi. 19 Mart sonrası yaşanan ekonomik çalkantılar, halkın alım gücünü daha da düşürerek milyonlarca insanı sefalete sürüklüyor. Türkiye ekonomisi böylesine ağır bir yükü daha ne kadar kaldırabilir?
19 Mart’ta yaşananlar, Türkiye’nin iç politikasındaki başka bir gerçeği daha gözler önüne serdi: Cumhur İttifakı’nın, PKK ile pazarlık masasında olması. Devlet Bahçeli’nin önerisiyle Malazgirt’te PKK’nın kongre toplaması gündeme geldi. Bu önerinin tarih olarak 4 Mayıs’a denk getirilmesi, tarihsel bağlamıyla büyük bir anlam taşıyor. 4 Mayıs, Dersim İsyanı’nın bastırılma kararının alındığı tarih.
PKK gibi bir terör örgütü, bir siyasi parti gibi ele alınarak kongre toplama ihtiyacı duyuyor mu? Bu sürecin perde arkasında hangi pazarlıklar dönüyor? Türkiye Cumhuriyeti, bir terör örgütünü dağıtmak için neden kongre toplamasını bekliyor? Tüm bu sorular, 19 Mart sürecinin sadece yerel yönetimler değil, ülke çapında büyük bir planın parçası olduğunu ortaya koyuyor.
Ümit Özdağ’ın tutuklanmasından 19 Mart müdahalesine kadar yaşanan tüm gelişmeler, Türkiye’nin demokrasi sınavında olduğunu gösteriyor. Halkın iradesine yapılan bu sivil darbe, sadece muhalefete değil, tüm ülkenin geleceğine yönelik bir tehdit. Ancak Türk halkı, 19 Mart’ta meydanlara çıkarak, demokrasi ve özgürlük taleplerini yüksek sesle dile getirdi.
Zafer Partisi olarak mücadelemiz, hukuksuzluklara ve anti-demokratik uygulamalara karşı devam edecek.
Kaynak: eshaber.net
Türkiye ve dünya gündemindeki sıcak gelişmeleri okuyucularına tarafsız ulaştırmayı hizmet kabul eden haber platformu.