Avrupa Komisyonuna göre 2021 yılında Avrupa Birliğindeki ülkelerde enerjinin yüzde 42’si binalar tarafından tüketilirken, bu tüketimin yüzde 80’i ısıtma ve soğutma için kullanılmıştı. İnşaat malzemelerinden kaynaklanan emisyonlar da dahil olmak üzere binaların Avrupa’daki emisyonların yüzde 36’sından sorumlu olduğu ve mevcut binalardaki konut sakinlerinin yaklaşık yüzde 10’unun 2022 yılında evlerini yeterince ısıtamadığı belirlenmiştir.
Bina enerji performansının iyileştirilmesindeki önemi açıkça vurgulayan bu veriler sonrasında ’’Binaların Enerji Performansı Direktifi’’ndeki revizyonlar kapsamında önerilen ve AB üyesi tüm devletlerden talep edilecek bazı önemli ve güncel hedefler şöyle sıralanabilir:
Türkiye özelinde ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yayınladığı güncellemelerle Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği 2022 yılında değişti. Bu güncellemelerle beraber, bir parseldeki toplam yapı inşaat alanı 2025’e kadar 5000 m2, sonrasında ise 2000 m2’den büyük olan binaların ‘’Neredeyse Sıfır Enerjili Bina (NSEB) ‘’ yüksek enerji verimliliği kurallarına uygun olarak inşa edilmesi ve enerji ihtiyaçlarının 2025’e kadar en az yüzde 5’ini sonrasında ise yüzde 10’unu yenilenebilir enerji sistemleriyle karşılama şartı getirildi.
Bu binaların enerji performans sınıfı en az ‘B’ olacak şekilde tasarlanıp, inşa edilmesi zorunlu hale gelirken mevcut durumda bu şartlara uymayan binalara yapı ruhsatı verilmediği de unutulmamalı.
EMBER tarafından Aralık 2023’te yayınlanan önemli bir araştırma raporuna göre Türkiye’nin çatılarındaki güneş enerjisinin teknik potansiyeli 120 GW olarak belirlenmiş. Bu da Türkiye’de çatıların toplam elektrik tüketimini karşılama potansiyelinin yaklaşık yüzde 45 olduğunu gösteriyor. Yaklaşık olarak hesaplandığında 3.6 Milyar USD’Lik bir tasarruftan söz etmek mümkün ki bu oldukça önemli bir rakam.
Ülkemizin önemli bir eksiğinin AB direktifinde belirtilen gömülü karbon emisyonlarına yönelik hedefleri olduğunu söyleyebiliriz.
Binalarda yaşam boyu karbon analizi konusu bizlerin çabalarına ragmen henüz sektörde karşılığı olmayan, uluslararası yeşil bina sertifikasyon sistemleri haricinde yerel mevzuatta talep edilmeyen bir konu olarak karşımıza çıkıyor.
Diğer yandan operasyonel karbon emisyonlarının önümüzdeki dönemde yenilenebilir enerji ve diğer iyileştirmelerle belli bir ölçekte azaltılabilmesi mümkün. Dünya Yeşil Binalar Konseyi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2050 yılında binaların toplam karbon emisyonlarının yüzde 50’sinin gömülü karbon olarak malzeme ve sistemlerin üretim ve tedarik zinciri esnasındaki karbon emisyonlarından kaynaklı olacağı öngörülüyor.
Uzun yıllardır yeşil bina çalışmalarımız kapsamında ‘Bina Yaşam Döngüsü Analizi’ yapıyor olsak da hem konunun aciliyeti açısından yerel mevzuatlara girmesi hem de tüm binaların ruhsat aşamasında Bina Yaşam Döngüsü Karbon Analizi yapması gerektiğini düşünüyoruz.
Özellikle yılda yaklaşık 150 binanın yeni bina ruhsatı aldığı, 500 bin civarında kentsel dönüşüm projesinin devam ettiği, binaların ve dolaylı sektörlerin toplam sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 40’ından sorumlu olduğu ülkemizde, enerji verimliliği ve karbonsuzlaştırılmaya yönelik atılacak her adım oldukça kıymetli. Bu noktada ülke olarak bizim de AB’ye parallel olarak hedeflerimizi ivedilikle güncellememiz gerektiğini belirtmeliyim.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Türkiye ve dünya gündemindeki sıcak gelişmeleri okuyucularına tarafsız ulaştırmayı hizmet kabul eden haber platformu.