Nazım Bey 1886 yılında dünyaya geldi… Beşiktaş Askeri Rüştiyesini ve Çengelköy Askeri Lisesini bitirdi. 1907’de Harbiye’yi teğmen rütbesiyle sınıf üçüncüsü olarak bitirdi… 1910’da Erkan-ı Harbiye Mektebi’ni kurmay yüzbaşı olarak tamamladı. 1915’te 6. kolordu kurmay heyetinde yer aldı. Aynı yıl 16. fırka kurmay başkanlığına ve ardından 19. fırka kurmay başkanlığına getirildi…
1917-1918 yıllarında Osmanlı Rumeli Müfrezesi komutanlığına atandı… İngilizlerin kendisini tutuklayacağını öğrenince, Ulusal güçlere katılmak üzere İstanbul’dan ayrıldı…
1919-1920 yıllarında 1. İnönü Savaşında Yunanlılarla çarpıştı ve rütbesi yarbaylığa yükseltildi. 2. İnönü Muharebesi’nde aktif rol aldı…
***
Kurtuluş Savaşının en kızgın günleri… Yunanlıların Anadolu’yu tamamen ele geçirmek için hamleler planladığı bir dönem… Ordumuz, Yunan ordusunun yarısından az… Yeme içme sağlanmasının oldukça güç olduğu günler… Lojistik destek hemen hemen hiç yok… Sıkılmamış her bir kurşun altın değerinde…
İşte bu koşullarda Nazım Bey askerleri ile birlikte Kütahya’ya 30 km. uzaklıktaki Yumruçal tepesine gelir… O ara bir şey dikkatini çeker… Karargâhın gözden kaçırdığı bir tepe vardır ve o tepe Yunanlılardan önce alınmadığı takdirde büyük bir sorun ortaya çıkacaktır…
Ne var ki iş işten geçmiştir… Yunanlılar, Nazım Bey ve askerlerini kurşun yağmuruna tutar… Nazım Bey çok ağır yaralanır… Emir çavuşu Nazım Bey’i alelacele sıhhiye çadırına yetiştirir… Ağır yaralı olan Nazım Bey’e ilk müdahale yapılır… Bir süre sonra Nazım Bey kendine gelir… Başucunda kendisini sıhhiye çadırına getiren emir çavuşu vardır… Çavuş, Nazım Bey’in yaşadığını görünce sevinç çığlıkları atar… Nazım Bey’in son dakikalarını yaşadığının farkında değildir…
Nazım Bey ile çavuş arasında şöyle bir diyalog geçer:
Çavuş: Evet komutanım, tuttuk, rahat olunuz…
Nazım Bey: Arkadaşların durumu nedir, iyiler mi?
Çavuş: Meraklanmayın komutanım, herkes iyi… Siz dayanın komutanım…
Nazım Bey: Asıl siz dayanın çocuğum…
Ve büyük bir sevinçle çavuşun saçlarını okşamak için kolunu kaldırmaya çalışır… Ama kaldıramaz… Son nefesini verirken bile bir karış vatan toprağını düşünen Nazım Bey’in kolu, cansız bedeninin yanına düşer… Şehit olmuştur…
***
Genç cumhuriyet, minnet borcunu, Mehmet Nazım Bey’in şehit olmasından hemen bir gün sonra, rütbesini yarbaylıktan albaylığa yükselterek ödemiştir…
Bugüne baktığımızda, havada uçuşan saraylar, bin bir güçlükle kurulmuş fabrikaların birer birer satılması, üretimden ithalat ekonomisine geçiş, mantar gibi çoğalan tarikatlar, yasama-yürütme-yargı erklerinin tek elde toplanması, yüz yıl önce tek vücut olan toplumun bendensin-benden değilsin diye ayrıştırılması…
Evet, bunları görüyoruz… Gördükçe de içimiz kan ağlıyor… Maalesef ülke, “100 yıl ileri gitmek için 100 yıl geri gitmek gerekiyor” dedirtecek noktaya gelmiştir… Utanıyoruz… Nazım Bey ve diğer kahramanlarımızdan özür diliyoruz…
***
Aziz vatanımızı bize emanet ederken canlarını ortaya koyan tüm şehit dedelerimizi saygıyla ve minnetle anıyorum…
Ertuğrul Filizay
Twitter @ yaziIif_
Sanatın her dalıyla ilgilenen… İç ve Dış politika’yı yakından izlemeye çalışan… Atatürk’çü felsefeye gönülden bağlı… Demokrasi ve Özgürlük sevdalısı… ”Özgürlük ekmekten tatlı, Güneşten güzeldir”